
Arkeoloji dünyası tam anlamıyla çalkalanıyor! Neredeyse iki bin yıldır gizemini koruyan bir sır, nihayet gün yüzüne çıkmak üzere. Mısır'ın ikonik hükümdarı Kleopatra'nın kayıp mezarı, suyun derinliklerindeki karanlıkta saklanıyor olabilir mi? Cevap, şaşırtıcı bir şekilde, evet.
Taposiris Magna'daki antik tapınak kalıntıları—inanılmaz bir hikayenin parçalarını bir aray getiriyor. Dominikli arkeolog Kathleen Martinez öncülüğündeki ekip, yıllar süren amansız bir arayışın ardından inanılmaz bir keşfe imza attı. Su altı araştırmaları, tapınağın hemen yakınındaki suların altında heyecan verici yapılar olduğunu gösteriyor.
Su Altındaki Şaşırtıcı Yapılar
Dalış ekipleri, kireçtaşı bloklardan oluşan devasa yapılar tespit etti. Büyük, kesme taşlar... Tapınağın kendisinin bir uzantısı olabilecek bu kalıntılar, kıyıya çok yakın bir noktada, suların altında uyuyor. Martinez'in dediği gibi, "Burası Kleopatra için mükemmel bir mezar yeri olurdu." Neden mi? Çünkü hem bir tanrıça gibi gömülme arzusuna hem de son dinlenme yerinin suyla çevrili olma ihtimaline mükemmel bir cevap veriyor.
Antik Mısır inanışlarında su, ölüm ve yeniden doğuşla derinden bağlantılıydı. Kleopatra'nın kendini bir tanrıça olarak görmesi ve mezarının da bu inancı yansıtacak şekilde—belki de sularla çevrili—inşa edilmiş olması hiç de şaşırtıcı olmazdı. Tıpkı bir bulmaca parçasının yerine oturması gibi, her şey birbiriyle mükemmel bir uyum içinde.
Kazılar Ne Gösterdi?
Kara tarafındaki kazılar da en az su altı kadar etkileyici. Tapınağın içinde, kraliyet ailesine ait olduğu düşünülen altın varaklı yaldızlı yüzlerce sikke bulundu. Kleopatra ve sevgilisi Marcus Antonius'un birlikte tasvir edildiği sikkeler, burayı diğer tapınaklardan keskin bir şekilde ayırıyor. Ayrıca, kraliçenin yüzünü taşıyan heykel parçaları ve hiyeroglif yazıtlar... Tüm bunlar, buranın sıradan bir tapınak olmadığını adeta haykırıyor.
Ve işin en dramatik kısmı? Arkeologlar, tapınak alanında açılan derin şaft mezarlarda, Yunan ve Roma dönemine ait iki yüksek statülü kadın ve erkeğin mumyalanmış kalıntılarını ortaya çıkardı. Yüzleri altın varakla kaplı bu mumyalar—belki de kraliçenin en yakınlarından biri, belki de bir rahip—sessizce yüzyıllardır orada yatıyorlardı.
Peki ya Kleopatra ve Marcus Antonius? Efsaneye göre intihar ettikten sonra birlikte gömüldüler. Ama nereye? İşte cevap, belki de hep suyun hemen ötesindeydi. Martinez'in ekibi, su altındaki bu devasa yapıları daha detaylı incelemek için izin bekliyor. Sonar taramaları ve dalışlar, nihai cevabı verebilir.
Bu keşif, sadece bir mezarın bulunmasından çok daha fazlası. Kleopatra hakkındaki tüm bildiklerimizi değiştirebilir. Onu intihar eden mağlup bir kraliçe olarak değil, ölümünden sonra bile tanrısal bir varlık olarak anılmak isteyen bir kadın olarak görmemizi sağlayabilir. Heyecanla devam edecek araştırmaları takip edeceğiz. Kim bilir, belki de en büyük arkeolojik keşiflerden birine tanıklık ediyoruz.